Ben de ‘12 Eylülzede’yim.!
Bu nedenle 32. yıldönümünde eleştiride bulunma hakkımı, 12
Eylül mağduru olduğum için alabildiğine
kullanmak istiyorum..
Ama sadece ben değildim ki..
12 Eylül neredeyse toplumun her kesiminden mağdurlar
yarattı.. Tam bir korku imparatorluğuydu.. Faşizm, 17 yaşındaki Erdal Eren’i
göstermelik bir yargılamayla yaşını büyütüp de astı.. Siyasi partiler,
sendikalar, sivil toplum kuruluşları, üniversiteler ve gençlik 12 Eylül
faşizminin ‘yeni düzen’ kurma girişiminin altında un ufak edildiler..
Peki neydi, yeni hayatın mihenk taşları?
Türkiye liberal çarkın (24 Ocak kararları), yeni dünya
düzeninin laboratuar ülkesi haline getirilecek, emperyalizmin bölgesel
siyasetinin taşıyıcısı olacak, ülke emperyalist siyasete eklemlenecek..
Çalışma yaşamı işverenlerin istekleri doğrultusunda
şekillenecek, grevler yasaklanacak, sendikalar zayıflatılıp kulvar dışına
itilecek, böylelikle günümüzün hastalığı taşeronlaşmanın önü açılacak,
özelleştirmeler yoluyla ulusal değerler uluslararası sermaye gruplarına peşkeş
çekilecek..
Yeni hayata muhalefet eden her kim olursa derdest edilerek
işkence tezgahından geçecek, cezaevleri yıllar süren tutukluluk halleri
karabasana dönecek, adil yargılama ve bağımsız yargı talebi duruşma
salonlarında yankılanacak ama muhatap bulamayacak..
Kitaplar ve dergiler yasaklanacak, genç olmak başlı başına
sorun yaşanmasına neden olacak, öğrencilerin sorunlarını dile getirmesi okuldan
atılmalarına ya da cezaevini gönderilmeleri sebep sayılacak, faşizm bütün kurum
ve kurallarıyla ülkenin üstüne kabus gibi çökecek..
Başta Anayasa olmak üzere bütün yasalar yeni hayatın ruhuna
uygun düzenlenecek; başta üniversiteler olmak üzere tüm kurumlar, başta YÖK
olmak üzere tüm kurullar yeni hayatın uygulamalarını örgütleyip denetleyecek ve
meslek odalarına üyelik zorunlu olmaktan çıkartılıp bu kurumlar zayıflatılarak
kapısına kilit vurulacak..
12 Eylül’den sonraki Türkiye panoraması ancak böyle
anlatılabilir.!
Dolayısıyla..
Türkiye siyasi tarihi açısından bir “kırılma” noktası olan askeri
darbeden sonra ne demokratik hayatımız olması gereken yerde oldu, ne toplumsal
hayatta eşitsizlik ve adaletsizlik giderilebildi, ne de
ülkemiz insanlarının sosyo-ekonomik hayatını zenginleştirilebildi..
12 Eylül’lü günlerden;
2012 Türkiye’sine gelindiğinde durumumuz ne alemde.?
Türkiye, üzerinden 32 yıl geçmesine rağmen 12 Eylül’ün
yarattığı travmadan henüz kurtulamadı.. Çünkü aradan geçen zaman içerisinde, 12
Eylül anlayışı ile hesaplaşmak ve 12 Eylül’ün sonuçlarını ortadan kaldırmak bir
yana, işbaşına gelen siyasi iktidarlar 12 Eylül’ün ruhunu yansıtan yasalara ve
kurumlara yaslanmayı tercih ederek Türkiye antidemokratik özelliğini korumayı
sürdürdü..
Bugün devam etmekte olan yeni Anayasa tartışmalarını da,
düşüncenin hala suç olarak görülmesini de, yasakçı, yasaklayıcı uygulamaların
varlığını sürdürmesini de hangi noktada değerlendirebiliriz.?
Eğer Türkiye 12 Eylül’den hakikaten kurtulmayı istiyorsa,
bunun yolu demokrasi ve özgürlükleri genişletmekten, demokrasi ve özgürlüğün
güvencesi olacak yeni bir anayasa yapmaktan geçiyor..
Aksi takdirde..
12 Eylül hiç bitmemiş demektir.!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder